Bu şiir, 03.01.2011 tarihli Yeni Akit Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
This poem is published in Yeni Akit Newspaper on 03.01.2011.
26 Aralık 2010. Günlerden Pazar.
Güneş utanmış gibi yüzünü gizliyor. Gökyüzü hüzünlü, ağlıyor.
Etrafta bir koşuşturmaca. Herkes tek bir yöne yürüyor.
"Tekbir! Allah-u Ekber!" nidaları yankılanıyor Eminönü-Sarayburnu arasında.
Mahşer gibi. Herkes aynı yerde toplanmaya gidiyor.
Büyüğü küçüğü, yaşlısı genci. Herkes orada.
Ellerinde Filistin/Türkiye bayrakları, ellerinde şehit resimleri, ellerinde pankartlar, ellerinde güller...
Herkes aynı şeyi bekliyor bugün. Kutlu bir gemiyi.
Bülent Akyürek ne de güzel söylüyor; "Hazreti Donanma" geliyor bugün.
Mavi Marmara geliyor...
Herkeste bir heyecan. Herkeste bir telaş.
Soğuktan titreyen çocuklar, yağmurun altında kalanlar...
Zorluklar kimsenin umrunda değil.
Gören görmeyen, giden gitmeyen herkes seviyor o gemiyi.
Sanki canlarından bir parçaymış gibi, yaşlı gözlerle, hasretle bekliyorlar.
Bir teyzenin yanımda söylediği şey yüreğimi dağlıyor...
"Şehitleri görür müyüz acaba güvertede? Allah gösterir mi bize?" diyor.
Ve gözlerimde bir kaç damla yaş.
"Allahım! Furkanı gösterir misin bize?"
O gün Ahmet Doğan'ı dinlerken bir gencin nasıl yaşaması gerektiğini düşündüm.
Daha doğrusu "Ben nasıl Furkan olurum?" diye düşündüm.
Olamadım, olamam belki de.
Ama Ahmet abinin dediği şeylerden sonra söz verdim kendi kendime.
Ve şöyle seslendim Furkan'a; "Yolun, yolumdur!"
"Allah yolunda öldürülenlere "ölü" demeyin, zira onlar diridiler. Fakat siz farkında değilsiniz."
Gemi geldiğinde, herkesin yüzü Marmara'nın sularına çevrildiğinde Mavi Marmara'ya uzun uzun baktım.
O nasıl bir dik duruştu, o nasıl bir ihtişam...
O metal yığını gemi, sanki omuzlarındaki yükün farkında...
Sanki üzerinde şehit olanların takvalarının ağırlığı binmiş üzerine...
"Onlar hala bende" diyor;
"Bakın Furkan'a en üst güvertede... Elinde kamerası...
İsrail askerlerini değil, sizi çekiyor bugün... Gülüyor...
Furkan ismi öyle bir tecelli etmişki yüzüne, nuru İstanbul'u aydınlatıyor...
El sallıyor size, bakın buraya bakın!
Selam verin şehitlerimize! Furkan'a selam verin, sizi görmek için bekliyordu bunca zamandır.
Dönmeyi bekliyordu!"
Ve döndü Furkan...
Yaralı Güvercin Mavi Marmara ile...
Tüm şehitlerimiz ile döndü...
Şehitlerimiz ailelerine kavuştu...
Şehitlerimiz onbinlerce sevdiğine, bekleyenine kavuştu...
Bu nasıl bir vuslattı ya Rabbi!
Etrafımdaki herkes ağlıyor, herkes yeni bir filo için and içiyor.
"Mahzun olma ey Furkan! Biz burdayız. Yine gideceğiz. Bir kez daha gideceğiz.
Şehit olmamız gerekiyorsa da gideceğiz!"
O gün Furkan'ı gördük. Babası konuşurken, gururla bakıyordu kalabalığa.
Bir eli babasının omuzunda... Babası ağlamaklı konuşurken hüzünleniyordu sanki...
"Biz Mavi Marmarayı; Furkan'ın annesinin, Furkan'ı beklediği gibi bekledik." dediğinde, gülüyordu sanki...
Kalabalık babasını alkışlarken, o da alkışlıyordu kendisini yetiştiren o mübarek adamı.
Ve ben... Mavi Marmara'yı dolaşırken, hemen yanımda hissettim onu.
"İçinizdeki heyecana odaklanın. Biz bu gemiye ilk bindiğimizde başımıza gelecekleri biliyor gibi bindik. Zafer için yemin etmiştik. Ne olursa olsun dönmeyecektik." diyor.
Ürperiyorum.
Şehit düştüğü yere bakarken, elinde kamerasıyla bir kez daha gördüm onu.
Ben ağlıyordum, hıçkırıyordum.
Ama o gülüyordu.
"Ağlamayın. Benim için ağlamayın, gülün.
Ben Allah'a verdiğim sözü tuttum. Ben şimdi O'nun yanında çok mutluyum!"
Gülüyorum.
O günden sonra hayatımda herşey değişti.
Düşüncelerim, yaptıklarım, planlarım...
Senin yolundan gideceğim, yemin ederim.
Senin kadar olamasam da, yoluma izinden devam edeceğim.
Selam olsun sana ey Allah'ın nazlı çiçeği!
Selam olsun sana ey Allah yolunda canını hibe eden genç!
Selam olsun sana ey Furkan!
Selam olsun...
Rumeysa Deniz YARDIM
28 Aralık 2010 13:15